29.09.2010

amannnn

Blogum çok uzun zamandır ihmal edildi.

Zaten Japonya önceside çok sık güncellememeye başlamıştım . Oraya da gittim tam oldu. Belki biraz gezi blogu tadında birkaç bişey karalarım dedim , vaktim olmadı , sonrada ben üşendim.

Bide nurturia çıktı mertlik bozuldu be blog . Oraya güncelleme gir ( yada girme) , feysi kontrol et , mail check hede hödö derken bi bakmıssın gün geçmiş yinede. Birde okulda acılan yeni dersler , yapılacak ders planları , olusturuşacak listeler , japon kültür topluluğu ve go kulubu için beyin fırtınası , yapacak çookkk iş var . Bu arada halen yavrumla yeterince hasret giderememişim sanki. Full time işimize de başladık bu hafta nihayetinde.Birazda alışmısız rahatlıga tabi , adapte olamadım halen.

Buraya dönünce 2 gün içinde hemen yıllık izinden 10 gün daha aldım . Ben yokken babam hastalanmıs , uzunca bir süre hastanede yatmış , böbrekler iflas. Ankaradayken bu seferin olayı bu oldu.Diyaliz hayatımıza girdi. Eloş dedesine çok moral oldu allahtan . Hergün kucagından ayrılmadı . Yazın Selocan ( Eşimin babası)ın mirasına kondu yani. Dedelere özel bir sempati var şimdilerde. Babamın basucunda Aşık Veyselin bir kitabı ve üzerinde yine onun illüstrasyonu vardı . Kitabın kapagını bile dede dede diye öpen bir çocuk. Çok güldürdü bizi.

Dayu , anane , dide herkesin ismini sıfatını ögrendi , Özlem ve Nil'i gördük , beraber kayyy( park için kullanıyor) a gittik . Oynadık uzun uzun.Kızcagızın tüm oyuncakları yalandı yutuldu. Birde hapsırma durumları ortaya cıktı o gün , pek huzursuz oldum. Allahtan Nili hasta etmemişiz , sevindim .

Ha bu arada 1 gecelik bir İstanbul kacamagımızda vardı. Gültekin iş için gidiyordu , bizide Tuğçeme attı Ankaraya dönerkende geri aldı. Duru kızla oynadık , oyuncaklarını kırdık, itiştik, kakıştık , seviştik. Dudu diyor onada. Elayla biryere gitmenin ne kadar zorlaştıgınıda bu gezi sayesinde bir kez daha anlamış oldum bu arada. Gerçekten çocuklu ev bile olsa , dur durak bilmeyen bir yavrunuz varsa of of yani. Neyseki Tuğçem pek sabırlıydı, sagolasın arkadaşım . Bizi bogaza kahvaltılara götürdü , besledi büyüttü:)) Ama kızlarla zor , gercekten cok zor . Bir kez daha anladık , en iyisi ev muhabbetleri bu dönemde , onuda anlamış bulunduk. Tabi ıncıksız cıncıksız , biblosuz, vazosuz evler .. İçinde çocuk yasayan ev farklı tabi , tam bizlik. Tugcem , muck...

2. bakıcımızın ben Japonyadayken bizi döt gibi bırakmasının hüsranının ardından ilk bakıcımızın dönüşüyle şenlendik.Zaten ozamanda gidişine üzülmüştük. Hatun kızını evlendirdi, tarla tapan işleride bitti , kışın işi olmadıgı için döndü. Evimiz derli toplu çiçek gibi. Ela mutlu , herkes mutlu. Ama güvenim yok . Bakalım bu saadetimiz nereye kadar ??

Kuzudaki gelişmeler son sürat. Herseyi anlaması bir yana artık sorulan sorulara cevaplar geliyor. Doydunmu - doydum - oynadın mı - oynadım gibi. Öyle cok sey varki yetişemiyorum . Kac kelime anlar ve konusur halde sayamadı , ama annelik içgüdüsüyle gayet iyi diyorum kendimce . Zaten uzunca bir süredir baska cocuklarla karsılastırmamayı ögrendim . Her cocugun gelişimi kendine özel.

Güzellerin resimleriyle bitirelim bu postu



27.09.2010

Kuuu

 
Posted by Picasa


Ankaradayken her sabah kunun kafesine gidildi . Parmaklar içine sokuldu. Bir kez gagalanınca , bu sefer anneanne yada annesinin parmagını tutarak kafese sokmaya çalıştı . Akıllı bıdık , kendi gagalanmasında :)

13.09.2010

Anne buyyydaaaa !!!

 

 

 

 
Posted by Picasa


Günlerdir yazmaya üşendiğim bu postu ortalık sessiz ve sedasızken yazıp bitireyim. Şu an gecenin 2'si el-ayak tamamıyle cekilmiş. Sanırım 4 günden beri benimde yanlız kalabildiğim tek an. Değerlendirelim:)

Japonyada son haftam hem gün sayarak , gayet de sabırsız geçti. Son hafta özlem tavan yapmıştı artık bende. Eloşumda yüksekce yerde duran bir aile resmimizi birseylerin üzerine cıkıp alıp alıp sürekli annom diye öpmesi yavrunun durumunu da acıkca ortaya koyuyor zaten . Birde düşünün halimi sizde bunları duyupta yanında olamamanın verdiği sıkıntıyı.

Neyse büyük heyecan ve karmakarışık duygular ,13 saatlik Japonya-İstanbul uçuşundan sonra hiç geçmek bilmeyen İst-izmir uçuşu sonrası gece 12 gibi eşime 1 e dogru yavruma kavuştum . Ela o gün heyecan yapmış sanırım biraz , uyumamış. Babada beni almaya gelince evde yaygarayı basmış . Akşam 5.30 dan sonra Gültekin tamamen Eloşa rezerve bir 2 ay geçirmiş. Tüm gün babaanne-dedeyle mesut mutlu yaşayan Eloş aksaşmları babasından başka kimsenin yüzüne bakmıyormuş. Aşırı bir düşkünlük . WC de bile rahat vermeme halleri , lohusalıgın ilk günleri gibi misal.

Geldiğimde babaanneyle kapıda karşılandım, onun deyimiyle ayabadan inenin babası olmasını bekliyor olmalıki oldukça şakın , mel mel suratıma baktı ilk önce. Doğrusuya hiç öyle kucağıma atlar bir pozisyon yoktu yani. Baba içeri girince ona doğru bir hamle yaptı önce , sonra ben kucagıma aldım , sevdim biraz .Ağlamadı ama fzlada tezahürat etmedi yani. Neyse hep beraber indik salona. O sırada hem aile sohbeti , bir yandan da Elayı sıkıştırma falan derken , ısınma turlarını atmış olduk . Gece odamızda iken babasına sarılıp öptükten sonra "baba anno buuuyda , hahahah anneeee buuydaaa !!!" demesi ve bunu defalarca tekrarlaması ise beni koparan kelimeler oldu. Sonrada sarılıp elimi kolumu öpmeye başladı zaten , sanırım bir anlamda jöton düştü kendisinde. Gültekinde şaşırdı aslında. Ne kadar özlediğni çaktırmıyormuş falan dedi.

İlk 2 gün oldukca tuhaf geçti. banyoya , wc ye girecek olayım evde kıyametler koptu. Büyük panikle evde beni aramalar , sesimi duymayıp görmeyince sakinleşmemeler ... Anlayacağınız tekrar kaybetme korkusu çöreklenmiş minik yüreğe . Çok çok fena. 2 aydır hiç bu kara derin pişmanlık hissetmemiştim doğrusu , döndükten sonra yavrunun bu halleri mahvetti beni gerçekten . Şu anda daha töleranslı gibi ama henüz hiç ayrılmadım yanından.Yarın şe götürecegim . Zaten bakıcımda yok henüz . Bu dönemi bir süre beraber gecirmek istiyorum , yavrum tekrar bana güvenene kadar . Yıllık iznimden kullanmak istiyorum , derslere 2 hafta daha var , bakalım bölüm başkanı ne diyecek gelir gelmez izin hallerine .

İşte böyle 4 gündür , birbirimize yapışık bir halde yaşamaktayız. Arar ara esip aklına geldikce sarılıyor , kollarımı , yanaklarımı öpüp , anne buyda , anne buydaa demeye devam ediyor . Bense hem buruk hem mest.

Resimler bayramın 1. gününden . Tam bir park hastası , çok hareketli, tutabilene aşk olsun. Şu bizim lojmanların moktan parkından nefret ediyorum. Hem tehlikeli hem renksiz . Resme konu olan ise , bol çeşitli ve renkli olunca Ela kendinden geçti. 1 saate yakın seviç çığlıkları atıp koşturarak tadını çıkardı.

Ertesi sabah dede ve babaanneyi yolladık evlerine , Ispartaya. Kuzucuk arabanın arkasından pek mahsun bakakaldı. Derin düşüncelere daldı. Çok alışmışlar birbirlerine de. Dönünce onlarda pek buruk olmuşlar. Dedesi napcam ben Eloşsuz diyormuş :) Elada şimdi ara ara dede, babila(babaanne), Naan(Kayacan abisi ) kelimeleri gecen cümleler kuruyor , hikayeler anlatıyor bıdı bıdı biz pek anlamasakta. Zaten kullandıgı kelimelerde acayip artış var. Hal hareketler çok degişmiş. İstediğni daha rahat anlatır olmuş. Elimden sürükleyip dolaba götürüyor süt isteyince mesela . Parmakla gösteriyor , bazı yiyeceklerin ismini biliyor , elma , armut , muz mesela . Bilmediğinide anlatıyor zaten. Ve uyuyana kadar hiç ama hiç dur durak bilmiyor. sakin sakin oturup oyuncaklarıyla oynadığı pek görülmüyormuş son günlerde. Masaların , sandalyelerin , sehpaların tepesinde haboyna in-bin, düş, ağla , damacanın suyunu boşalt, mutfak dolaplarının alt katlarını boşalt, sebzeliği kurcala şeklinde gidiyor ev aktiviteleri. Sokakta ise zaptetmek daha da zor. Sürekli bir kişi onu izlemek non-stop vakit gecirmek durumunda.

Bu arada gelir gelmez İzmir nurturia buluşmasınada ailecek katılarak hasret giderdik kızlarla. İstanbuldan gelen Özgecon ve Aylin fıstıgınıda gördük . Gerçi her ne kadar uzun sohbet şansımız olmasa da görüşmek güzel oldu. Zaten bu bebişlerle uzun ve kesintisiz muhabbetler hayal daha bir süre . Özlemişim herkesleri.